Sıra | DOSYA ADI | Format | Bağlantı |
---|---|---|---|
01. | Halk Edebi̇yati-2 - Tasavvuf Kültüründe Hirka, Alem Ve Seccâde | pptx | Sunumu İndir |
Transkript
HALK EDEBİYATI-2 TASAVVUF KÜLTÜRÜNDE HIRKA, ALEM VE SECCÂDE ZEHRA BİLGİN 180553020
İÇİNDEKİLER
1.BÖLÜM 1.Hırka 2.BÖLÜM 2.Âlem 3.BÖLÜM 3.Seccâde 4.BÖLÜM 4.Sembolik ve mitolojik bir dil inşa etmesi bakımından hırka ,âlem ve seccâde
TASAVVUF KÜLTÜRÜNDE HIRKA, ALEM VE SECCÂDE
Tasavvuf düşüncesi teorik ve felsefî eserlerin yanında sûfî yaşantısına yön veren temel ilkelerin resmedildiği menâkıbname, fütüvvetname, tâcname, kıyâfetname gibi çok zengin bir literatür ile ortaya konmuştur. Bu literatür, şekil ve özelliklerine göre farklılık gösterse de kullandığı dil bakımından büyük ölçüde alegorik ve sembolik bir yapı arz etmektedir. Bu yönüyle tasavvuf zahir ilimlere özgü kitabiyattan farklı bir retorik oluşturmaktadır. Üstelik bu dil, iki kapak arasındaki kitapların sınırlarını aşarak, mimarî, musikî, hat, giyim kuşam ve diğer günlük yaşam unsurlarından adab ve erkân gibi farklı tezahürlerle de kendini göstermektedir. Bu anlamda tekke sistematiği ve sûfî yaşantısı bakımından merkezî bir unsur niteliğinde olan derviş çeyizi/giyim-kuşam-eşyaları (Cebecioğlu, 2004: 131) dayandığı sembolik ve mitolojik referansları bakımından bir yönüyle yazılı veya şifahî literatüre atıfta bulunmakta, diğer yönüyle yaşayan merasim, kabul, inanış ve uygulamalarla ilişkili mistik ve kültürel bir referans ağı oluşturmaktadır. GİRİŞ
Tekke Yapılanmasında Maddi Kültür Unsuru Olarak Hırka, Alem ve SeccâdeDerviş toplulukları görünüşte birbirlerinden, hırka, tâc, şedd, kemer, teslim taşı ve tığbend gibi giydikleri ya da alem ve post gibi farklı amaçlar için kullandıkları diğer bazı eşyalarla ayrılmışlardır. Bir dervişin eğitiminde sembolik değeri olan bu eşyaları kazanması ve bunları hak ettiği şekilde muhafaza etmesi, onun Hakkʼa ulaşmasına vesile olacaktır: Elbiseyi (kisveyi) giyen kişi, ‟Ey nefsim! Bu elbiseyi, zâhid, âbid, Allah'ın haramlarından uzak duran verâ sahibi, Allahʼın ahlâkı ile hemhâl olmuş ihsan sahipleri giyiyor. Onlar ki Allahʼın rahmetine ve şefkatine muhataptır, onların din ve dünyalarında samimiyet vardır. Ey nefsim! Onlar da bildiğin nutfeden (önemsiz bir sudan-mâ-i mehîn) yaratılmış insanlardı. Bu konuda sen de onlar gibisin. Onların yürüdükleri yoldan yürüyebilir, onlar gibi idrak ehli olabilirsin” der
1.HIRKA
Hırka Tasavvufun ilk dönemlerinde sûfî kisvesi ‟hırka” kelimesi ile karşılanmakta idi. Hatta bu dönemde şeyhin dervişine giydirdiği tâc, ona verdiği herhangi bir örtü, mendil veya gömlek, “hırka” kapsamında değerlendirilmiştir (Uludağ, 1995: 373 1. HIRKA
Sözlükte “delmek, yırtmak” anlamına gelen hark kökünden türeyen hırka kelimesi “kumaş parçası, yamalık; yamalı ve eski elbise” demektir. Yamamak anlamındaki rak‘akökünden türetilen murakka‘ da hırka anlamında kullanılır. İlk dönemlerde zâhid ve sûfîlerin, tarikatların teşekkülünden sonra da tarikat mensuplarının zühd ve takvâ sembolü olarak giydikleri hırkanın rengi ve şekli zamana, mekâna ve tarikatlara göre değişmiş ve pek çok çeşidi ortaya çıkmıştır (Uludağ, 1995: 374). Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi (ö.1202/1787) “On iki tarikin ashabı biri birinden imtiyaz için birer nev tâc-ı tarikat ittihaz eylediler (Müstakimzâde, t.y: 91b)” sözleri ile bu durumu izah etmektedir.
2.ALEM
Alem Sözlükte tuğ, bayrak ve sancak anlamında veya kubbe, külâh ve çatıların tepesine takılan sembolleri ifade etmek için kullanılan alem kelimesi, Arapça ilm (bilmek; bildirmek, işaret etmek) kökünden türemiş kuralsız bir isim olup belli eden, bildiren; iz, alâmet, işaret ve nişan demektir. Alemin, kalabalık ve kargaşa anında liderin bulunduğu yere işaret etmesinin yanında yerine getirdiği diğer önemli bir görev, bir topluluğu birlik ve beraberlik içinde tutmasıdır. Bu sebeple alem, bayrak ve sancak, manevi bir güç kaynağı olarak kabul edilmiştir. İslâmiyet‟in kabulünden önce Türklerin, çadır ve sancak direklerinin tepesine genellikle küre şeklinde alemler taktıkları bilinmektedir. Osmanlı gönder alemleri genel olarak ordu ve tekke sancaklarında hilâl, mızrak ucu, süngü ve ucu gittikçe sivrilen yaprak şekillerinde yapılmıştır (Erdem, 1989: 352) ALEM
Tasavvuf düşüncesinde alem, mürid için Kur'an'da adı geçen dil, deri, yeryüzü gibişuhûd/şahitlerin en büyüğü olarak kabul edilmiştir (Nûr, 24/24). Müridin gurura kapılmadan, alçakgönüllülükle ve arasatta üzerinde alem olduğu halde dirileceği bilinciyle alemi taşıması emredilmiştir (“er-Risâle fi‟s-seccâde”, t.y: 30a). Tarikatlarda kisve ve alem gibi önem verilen bir diğer obje ise seccâde/posttur.
3.SECCÂDE
Seccâde Genellikle küçükbaş ve büyükbaş hayvan derisinden yapılan seccâde/post, “sücûd” kelimesinden türemiş olup “mabuda boyun eğmek, tevazu ve saygıyla onun için eğilmek” demektir. Eskiden evlerde ve bilhassa tekkelerde yaygın biçimde kullanılan “post”atasavvufta gerçek anlamının yanı sıra şeyhlik makamını ifade eden bir mana da yüklenmiştir.Şeyhin oturduğu post, mensup olduğu tarikatın pîrinin makamıdır ve şeyh posta oturmakla tarikat pîrini temsil eder. Post-nişîn (posta oturan) tekke şeyhi; posta geçmek “bir tekkeye şeyh olmak” anlamına gelir (Arpaguş, 2007: 333). Sembolizmin en belirgin bir şekilde görüldüğü Bektaşî tarikatında post, önemli bir mevkidedir. Nitekim Bektaşî tarikatında On İki İmam inancının bir yansıması olan “On İki Hizmet Postu”, cem meydanında Ocak Makamı'nın sağ ve sol bölümlerinde sıralanmıştır. Bu postların her biri bir Bektaşî ereninin makamı olarak kabul edilmektedir (Özköse, 2012: 242). Sûfî düşünce sisteminde bu objeler hidayet vesilesi semboller olarak kabul edilmiştir. 3. SECCÂDE
Eğitim sürecinde derviş, söz konusu sembollerin derûnî anlamlarını öğrenmek suretiyle simge ve sembollerle örülmüş ve anlam katmanlaşmasına (anlam kristalleşmesi) imkân veren havâssa özgü gizemli bir üst dili de öğrenmiş olmaktadır. Eğitimine yenibaşlayan bir derviş, hakikatini ve sırrını kavramadan bu sembolleri öğrenmenin yeterli olduğunu düşünürse yüzeysel ve sınırlı bir bilgi ile yetinmek zorunda kalır. Böyle bir derviş, bu eşyaların, zahirî anlamlardan ibaret olduğunu düşünmek suretiyle hakiki anlamlara vakıf olamadan kalır (“er-Risâle fi‟s-seccâde”, t.y: 27b )
4.Sembolik ve Mitolojik Bir Dil İnşa Etmesi Bakımından Hırka, Alem ve Seccâde
Genellikle bir dervişin giydiği kıyafetten onun hangi tarikata mensup olduğunu tespit etmek mümkündür. Ancak her tarikatın giyim kuşama aynı derecede önem verdiğini söylemek doğru değildir. Bünyesinde diğer tarikatlara nazaran daha fazla sembolizm barındıran Mevlevîlik ve Bektaşîlik gibi tarikatlar, derviş çeyizinin yapısında bulunan derin sembolik zenginliği kullanarak tarikat eşyasına temsilî anlamlar yüklemişlerdir. Buna bağlı olarak tekke mensupları, kullandıkları eşyanın derinliğini kavramak suretiyle bir ahlâkî tavır oluşturmuşlar ve bunu eğitimlerinin bir parçası olarak kabul etmişlerdir. Bu tavır tekke kültüründe o kadar önemsenmiştir ki bazı müellifler, İslâm'ın ilk dönemlerinde söz konusu eşyaya gösterilen hürmetin sonradan gelen nesiller tarafından aynıyla gösterilmediğinden şikâyet etmişlerdir (“er-Risâle fi‟s-seccâde”, t.y: 28a). Sembolik ve Mitolojik Bir Dil İnşa Etmesi Bakımından Hırka, Alem ve Seccâde
SONUÇ Mutasavvıflar tarafından kullanılan bazı giysi ve nesnelere özel anlamlar yüklenmiştir. Bu giysi ve nesneler, ifa ettikleri gündelik işlevlerinin yanında tasavvufî merasimlerde, sûfî inanç ve kabullerinde ve nihayet menkıbelerde kendine özgü temsilî dilin bir parçası durumundadır. Bu dil, varoluşa ait tasavvurlar barındırmanın yanında marifet anlayışının izlerini taşımakta ve farklı bir değerler manzumesini gözler önüne sermektedir. Tasavvufta hırka, bir giysi olmanın ötesinde hilafetin bir remzi, cennetten geldiği kabul edildiği için kutsal sayılan bir nesne ve tarikat silsilesinin devamını sağlayan bir unsurdur. Hırkayı sıradan bir eşya olmaktan çıkaran bu kabul, hırkaya sahip olmanın bir bedeli olduğunu ortaya koymakta ve onu giymeyi hak edenin diğerlerinden farklı olduğunu ima etmektedir. SONUÇ
Hırka bu anlamıyla sûfîyi maddi kalıpların dışına taşıyarak kutsal ve mistikolanı, gerek sülûkta gerekse de ritüellerde yine onun kendi tecrübesi ile marifete dayalı bir temele oturtmaktadır. Sûfînin söz konusu nesnelerle kurduğu mistik bağ, bir taraftan tasavvuf hiyerarşisini hüçlendirirken diğer taraftan tasavvuf erkân ve adabının organize edilmesine katkı sağlamaktadır. Fakat bütün bunların ötesinde görünüşte maddi olan bu gündelik eşya, dervişe daha ileriye ulaşmak için bir ideal çizmektedir.Hırkada olduğu gibi alemin de mistik bir karizmaya sahip olduğu görülmektedir. Buna göre alem, tarikatın sembolü olmanın yanı sıra doğrudan Hz. Muhammed'in mahşerdeki sancağı ile ilişkilendirilmekte ve sûfîyi zaman ve mekân kayıtlarından kurtararak uhrevî füzleme taşımaktadır. Sûfî için bu nesneler manevi yükselişi ve şeyhlik makamınıhatırlatmaktadır. Nihayet post, insan-ı kâmil olmanın nihaî mevkii ve tarikat hiyerarşisinin maddi ve manevi basamaklarının serencamıdır. Tasavvufî hayatın mihverinde yer alan söz konusu eşya, karizmatik birer figür olarak tarikat yaşantısında pek çok uygulama ve ritüelin edilgen bir öğesi olmaktan ziyade, etken ve dinamik bir unsurudur. Tarikat çeyizi, etrafında örülmüş olan sembolik ve uhrevî menkıbelerle tasavvuf düşüncesi ve hayatına farklıgöndermelerde bulunmaktadır. Marifet ve varlık anlayışının beraberce yer aldığı bu kompozisyona ahlâk ve adab da dâhil olmaktadır.
Söz konusu tasavvufî unsurlar, bir taraftan tekkedeki merasimler ve tarikat hiyerarşisi ile bağlantılı temsil ve atıflarla, bilgi ve değerlerin birbiriyle olan ilişkisini organize etmekte, diğer taraftan bilgiyi sadece teorik boyuta mahkûm olan bir şey olmaktan çıkartarak üstlendikleri pratiğe dönük işlevlerle dervişin yaşantısında seyrü sülûku daha müşahhas bir tecrübe boyutuna taşımaktadır. Hırka, alem ve seccâde, bu bilgi ve değer organizasyonunu gerçekleştirirken, tasavvufa özgü bir âlem tasavvuruna atıfta bulunmakta ve sıradan ve gündelik kalıplar dışına çıkarak sûfînin deruni tecrübesine şahitlik yapmaktadır. Dolayısıyla hırka, alem ve seccâde tarikat yapılanmasında hiyerarşik işlevi yanında, bilgiyi ve değerleri sistemleştiren birer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece tasavvufun kendine özgü metodolojisi çerçevesinde ürettiği sembolizm ve zahir ilimlerden göreceli olarak farklı olan marifet anlayışı, tasavvuf disiplinini teorik kalıplar ile sınırlı kalmayan ve pratiğe dönük dinamik bir yapı hâline dönüştürmektedir. Üstelik bunu yaparken, kendine özgü temsilî bir dil inşa etmektedir.
KAYNAKÇA A K A D E M İ K B A K I Ş D E R G İ S İ S a y ı : 6 4 K a s ı m – A ra l ı k 20 1 7 U l u s l a r a r a s ı H a k e m l i S os y a l B i l i m l e r E - D er g i s i I S S N : 16 9 4 -5 2 8 X C a l a l - A b a d U l us l a r a r a s ı Ü n i v e r s i t e s i , T ü r k D ü n y a s ı K ı r g ı z – T ü r k S o s y a l B i l i m l e r E n s t i t ü s ü TA S AV V U F K Ü LT Ü R Ü N D E H I R K A , A L E M V E S E C C Â D E * G ü l d an e G Ü N DÜ Z Ö Z * *