Sıra | DOSYA ADI | Format | Bağlantı |
---|---|---|---|
01. | İçi̇nde Bulunduğumuz Ekonomi̇k Türbülanstan | pptx | Sunumu İndir |
Transkript
İÇİNDE BULUNDUĞUMUZEKONOMİK TÜRBÜLANSTANKORKMADAN, KORKUTMADANYOLUMUZA DEVAM EDELİM.
2018 Eylül ayı itibariyle ülke genelinde ekonomik türbülans yaşıyoruz. Uçak yolculuğunda türbülansa girdiğimizde, ‘‘kemerleri bağlayın’’ anonsu yapılır. Bağlamazsanız sorun yaşarsınız. Uçak içinde panik yapan, bağırıp çağıran olursa bütün yolcular korkar, aşırı panik yaparlar ve verilen talimatları dinleyemez, ne yapacaklarını bilemez hale gelirler. Bunun için ilk şart sakin olmak, panik yapmamaktır.
İçinde bulunduğumuz ekonomik türbülanstan aşırı derecede yara almadan kurtulmanın ilk şartları; panik yapmamak, sakin olmak, negatif değil pozitif düşünmek, moralli olmak, çevremize de moral aşılamak olmalıdır.
Dikkat ederseniz gazetelerde yazan, TV’lerde konuşan akademisyenler hep durum değerlendirmesi yapıyorlar ama çözüm üretilmesine yönelik önerilerini ben pek göremiyorum.
Size anlatacağım tecrübelerim belki çözüm üretilmesi anlamında fikir verebilecek satırları ihtiva ediyor olabilir.
57 yıldan beri günlük 10-12 saat çalışıyorum. Başımdan neler geldi, neler geçti. Ne ağır türbülanslar yaşadık. Bugün yaşadıklarımız geçmişte yaşadıklarımızın yanında bana pek önemsiz geldi. Anlatayım;
• 1961 hain darbesini yaşadık.
• Darbeye karşı darbeye teşebbüs edilen 22 Şubat, 21 Mayıs karşı darbelerinin olumsuz etkilerini yaşadı Türkiye.
• Sıkıyönetim dönemleri tekrar başladı.
• Devletimiz tarafından mecburi Tasarruf Bonosu almamızın şart koşulduğu süreçler yaşadık.
• Demokrasiye dönüşü, koalisyonla tanışma süreçlerini gördük.
• Aynı mahallenin çocuklarının sağ sol kamplara ayrılarak birbirlerine zarar verdiklerini gördük. Sonuç olarak meşhur 68 kuşağı oluştu.
• Bu sıkıntıları bahane edenler, bizleri 12 Mart 1971 Muhtırası ile tanıştırdı.
• Üniversitelerin işgal ve boykotlarla desteklenen sağ sol felaketi nedeni ile anneler ve babalar evlatlarını üniversiteye göndermekten çekinir oldular.
• Devamında % 66 oranında devalüasyon kapımızı çaldı.
• Elektrik sıkıntısı vardı. Sabah 2 saat, öğleden sonra 2 saat elektrik verilemediği için üretim yapamaz hale düştük.
• Derken 1974 petrol krizi kapımızı çaldı. Elektrik kısıntısına rağmen ürettiğimiz malımızı, petrol yokluğundan sevk edemez olduk.
• Kara borsanın acımasız zararlarıyla muhatap olduk. Yemek için yağ, pişirmek için gaz bulamadık.
• Ve Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtını yapmaya mecbur kaldı.
• Kıbrıs bahanesi ile Amerika’nın askeri ve ekonomik ambargosu uygulanmaya başlandı.
• Kanlı 1 Mayıs olayları yüreğimizi dağladı.
• Bütün bunlara rağmen Türkiye yoluna devam ederken, sayısız hükümet buhranları ve meşhur Güneş Motel rezaletini yaşadık.
• İki yılda bir yurt dışına çıkış izni verildiği, çıkarken de sadece 200 $ ile yurt dışına çıkılabildiği süreçleri yaşadık.
• Aylarca Cumhurbaşkanı seçemedik. Sağ sol olaylarının gölgesinde yolumuza devam ederken 12 Eylül rezaletini yaşadık.
• Demokrasiye dönerken bu defa “Apocular” diye başlayan PKK tehdidinin engellemelerine rağmen; kabuk değiştiren, canlanan, ekonomik ve sosyal anlamda çok önemli reformlar yapan Türkiye yaşadık.
• Çok geçmedi, global etkilerin yaşandığı ülkelerle birlikte 1994 ve 1997 ekonomik dalgalarını yaşadık. Terör tırmanışını artırırken Türkiye koalisyonlarla yol almaya çalışıyordu.
• Kırk elli civarında diplomatımız suikast sonucu şehit oldular.
• Bütün bunlar olurken 1948 yılında tanıştığımız IMF belası tekrar sahneye çıktı, verdiği kredilerle adeta onun talimatı ile yönetildik.
• 1999 Marmara depreminin aldığı 50 binden fazla can, 100 binden fazla yaralı, yok olan on binlerce ev, fabrika, otel ve kaybedilen istihdamın ekonomiyi nasıl etkilediğini biliyoruz. Depremde kaybettiğimiz üretim gücümüzün, 2001 türbülansının gerekçelerinden biri olduğunu düşünüyorum.
• Ve 2001 yılına geldiğimizde 1 dolar satın almak için 600 TL yeterli iken bir gecede 1 $’ın değeri 1,800 TL oldu ve yetmezmiş gibi dört haneli rakamlarda faiz ödedik. Krediler geri çağrıldı, bankalarımızdan yok olanlar oldu. Sözde bizi kurtarmak için, Amerika tarafından ‘mucize kurtarıcı’ gönderildi.
• Aynı yıl Amerika’da 11 Eylül saldırıları oldu. Bütün dünya bu saldırılardan az veya çok zarar gördü.
• 2002 seçimleri ile birlikte ekonomik ve sosyal anlamda yukarı istikamette tırmanış başladı. ABD’nin Saddam ve Kaddafi hamlelerinde taraf olmadık ama ABD bu tarafsızlığımızı not ettiğini söyledi ve zamanı geldiğinde bu notları gündeme getirdi.
• Ayağımızı yorganımıza göre uzatamamış olmamızdan kaynaklandığını düşündüğüm, 2008-2009 türbülansını yaşadık.
• Tekrar toparlandık, teröre karşı mücadelemizi güçlendirdik. Türkiye, bölgesel güç olmakla birlikte global söz sahibi olma durumuna geldi.
• Bu defa Suriye ve de içimizdeki FETÖ yapılanması belasına taraf olduk.
Türkiye, neredeyse eş zamanlı olarak 15 Temmuz hain darbe girişimini yaşadı. Mazallah, hain darbe girişimi başarılı olsaydı, belki de Amerikan mandası olmamızı yavaş yavaş aşılayarak asıl hedeflerine ulaşmış olurlardı. Darbe teşebbüsü akim kalınca biz aynı gece saat 03.00’de yatırım kararı aldık. 16 Temmuz akşamı meydanlarda ilan ettik. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından hizmete açılan, bir yıl içinde yüzlerce kişinin iş başı yaptığı fabrikamız üretime başladı.
Bu yazdıklarıma ilave onlarca eklenti yapılabilir.
Bütün bunları hatırladığımda bugün yaşadıklarımızın, eski yaşananlardan daha önemli olmadığını düşünüyorum.
Peki ne yapmamız lazım?
Her şeyden önce frene basmayacağız. İşlerimizi normal akışında devam ettirip, hiçbir olumsuz fikre itibar etmeden, moralimizi bozmadan, umudumuzu kaybetmeden, hesabımızı doğru yapıp, ayağımızı yere sağlam basarak, gözlerimizi zirvelerden ayırmadan yolumuza devam etmeliyiz.
11 Eylül saldırısının yaşandığı günlerde ABD başkanı Bush halkına hitaben: “Ülkemiz ciddi tehdit altında. Bu tehdidi en az zararla atlatabilmek için gücünüzün yettiği kadar harcama yapın, ekonomi yavaşlamak bir yana hızlansın” mesajını verdi. Halk harcama yaptı ve ABD bu sıkıntıları kolaylıkla atlattı.
Ben, içinde bulunduğumuz sıkıntıların geçici olduğunu düşünüyorum. ABD ile sorunlarımızın çok uzun sürmeyeceğini, AB ile yakınlaşma süreçlerinin eskisinden daha hızlı gelişeceğini, Suriye belasının çözüm yolunda mesafe kat edeceğini, FETÖ yapılanmasından doğan zararların da giderek azalacağını bekliyorum. Zaten işaretlerini görmeye başladık.
Bu süreçlerin ülkemiz lehine hızla gelişebilmesi için iş insanlarına düşen görevler; panik yapmamaları, moralli olmaları, işlerine güçlerine bakmalarıdır. Vatandaşlarımızın da 11 Eylül Amerika’sında olduğu gibi imkânları ölçüsünde normal harcama yapmaları ve kesinlikle yastık altını şişirmemeleri halinde türbülanstan çıkış kolaylaşacaktır.
Unutmayalım, ekonomi yavaşlarsa en çok zararı iş dünyası görecektir. Alacağımızı alamaz, borcumuzu ödeyemez, çalışanlarımıza iş veremez duruma düşeriz. İş dünyasından başka özel sektör çalışanları, esnaf, çiftçi ve iş bekleyen gençler çok ağır zararlar görecektir. Bunun için iş dünyası var gücüyle çalışarak, vatandaşlarımız da normal harcamalarını yaparak türbülanstan çıkmaya destek vermelidir.
Bir başka pencereden baktığımızda bazıları global sistemde çalışan, bazıları yurt içinde büyük işletme statüsünde çalışan bir takım firmaların borç yapılandırma veya konkortado taleplerini görüyoruz. Bunların mecburiyetten ya da iyi niyet çerçevesinde yapıldığının yorumunu yapmak bize düşmez. Ancak, Anadolu firmalarında benzer taleplerin olmadığını görmek beni sevindiren hatta içinde bulunduğumuz türbülanstan kolaylıkla çıkacağımız konusunda umutlandıran güzellikler. Ben böyle düşünüyorum ve Anadolu iş dünyasının ekonomideki ağırlığının her geçen yıl daha da artacağını bekliyorum.
Ben içinde bulunduğumuz olumsuzluklardan kesinlikle korkmuyorum. Korkmuyorum derken borçsuz dertsiz olduğumu düşünmeyin. Benimde kendime göre yatırımlarımdan kaynaklanan dövize bağlı kredi borcum var. Yatırımlarım için kullandığım döviz kredilerinden kaynaklanan kur farkları için bile olsa iki üç senelik kârlarımı kaybederim.
Yatırımlarımı yaparken böyle kur farkları oluşacağını bilseydim, “Ne yapalım, yatırım maliyeti artar, zaten yatırım tutarının önemli bir bölümü kredi ile karşılanıyor, bu yatırım olmazsa fabrikam olmaz, fabrikam olmazsa yerimde sayarım, peşimden gelenler beni geçer, nasıl olsa yatırım kendisini ödeyecektir.” düşüncesi ile hareket eder, yatırımımı yapardım. Başlamış olan yatırımlarıma bütün hızıyla devam ediyorum. 2019 yatırımlarımı öne çekmek için dahi start verdim. Ekonominin yavaşlamaması için görevlerimi yapmış olacağımı düşünüyorum.
Korkularım yok mu? Elbette var.
İş dünyası frene basarsa, devletimiz piyasaları etkileyecek yatırımları durdurursa, vatandaşlarımız da frene basıp normal harcamalarını yapmazsa, Türkiye’de ekonomik çarkların durmasından, üretimimizin, dolayısıyla personel sayımızın azalmasından, Türkiye çapında istihdam azalmasının ise toplumsal, sosyal yaralar açmasından çok korkuyorum.
Bu nedenle, hiçbir olumsuz fikre itibar etmeden, moralimi bozmadan, umudumu kaybetmeden, hesabımı doğru yapıp, ayağımı yere sağlam basarak, gözlerimi zirvelerden ayırmadan yoluma devam ediyorum. Üzerimize düşen görev olarak kabul ettiğim yatırım hamlesine bir yenisini ekleyerek, mevcut fabrikalarımızdan birisini tevsi etmeye karar verdik. Bu kararımızı en kısa zamanda yerel basında göreceksiniz.
Unutmayalım, Türkiye sevdalısı her vatandaşımızın yukarıda sıralamaya çalıştığım görevlerini yapması halinde bu türbülanstan ağır yaralar almadan çıkabileceğimize inanıyorum.
Kolay gelsin, Allah muvaffak etsin, iyi niyetlerimiz ve başarma arzumuz olduğu sürece bu türbülansı da inşallah atlatacağız.