Sıra | DOSYA ADI | Format | Bağlantı |
---|---|---|---|
01. | Sağlık İletişimi «hayat Kurtarırken Gülümsetebilmek»sağlık İletişimi «hayat Kurtarırken Gülümsetebilmek» | pptx | Sunumu İndir |
Transkript
Sağlık İletişimi «Hayat Kurtarırken Gülümsetebilmek» Yrd. Doç. Dr. M. Barış YILMAZ İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi
- Hayatın her alanında olduğu gibi sağlık alanında da iletişimin önemli bir yeri vardır. Birey çevresiyle etkileşim içerisinde bulunan bir varlıktır ve duygu, düşünce ve bilgilerini çevresine aktardığı gibi sağlık durumunu, sağlık konularına olan yaklaşımını ve çevresinin bu olgu hakkındaki düşüncelerini de iletişim sayesinde düzenler. - Ülkemiz için çok yeni bir kavram olan sağlık iletişimi, 1970’lerden itibaren Kuzey Amerika’da, son birkaç yıldır da Avrupa’da tartışılmaktadır. Tıp ve sosyal bilimlerinin iç içe olduğu bu kavramın temel tanımı “Sağlık konusuyla ilgili kişi veya grupların, ilgili hedef gruplara yönelik gerçekleştirdiği iletişim” şeklinde yapılabilir
Sağlık iletişimi Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü ve Hastalık Koruma ve Kontrol Merkezi’nin 2011 yılında yaptığı bir ortak tanımlamada “Sağlığın gelişimi için bireyleri bilgilendirip, kararlarını etkilemek için iletişim stratejilerinin kullanılması” şeklinde ifade edilmiştir.
İnsanoğlu’nunun hayata ilk gelişinden itibaren kullandığı ilk iletişim türü «sağlık iletişimi» dir. İnsan ve hayvan arasındaki temel fark onların belli donanımlarla hayata gelmesi, insanın ise hayvanlara göre daha sistemli ve bilinçli bir iletişim yöntemi belirlemesidir.
Birey için kaliteli ve sürdürülebilir hayatın temeli sağlıklı olmaktan geçer. Birey kendisini fiziksel ve ruhsal olarak ne kadar iyi hissederse günlük hayatını o derece iyi sürdürebilir. Bu durumunu çevresindeki kişilere aktarmak için de iletişimi kullanır. Aynı zamanda birey sağlık konusunda yaşadığı sorunları paylaşmak için de yine iletişim olgusundan faydalanır.
Sağlık gibi bireyin ve toplumun yaşamını derinden etkileyen bir konunun tek başına ele alınması mümkün değildir. Sadece tıbbi bakış açısıyla hareket ederek sağlık yaklaşımının değerlendirilmesi sağlığı korumak ve hastalığı iyileştirmek için yeterli olmayacaktır. Özellikle içerisinde bulunduğumuz yüzyıl göz önünde bulundurulduğunda sağlıkla ilişkili çalışmalarda iletişim biliminin yer alması kaçınılmazdır .
Hem bireysel iletişim olanaklarının artması hem de kitle iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle bireyler için sağlıklarıyla ilgili konulara yönelik bilgi kaynakları artık çeşitlenmiştir. Bununla birlikte modern toplumlarda sağlığa yönelik kurumlar ve bu kurumları destekleyen sosyal yapı güçlenmiş, böylece birey için sağlık iletişiminde bulunmak çok daha az maliyetli ve kolay bir hale gelmiştir. İletişim açısından bakıldığında bireyler için modern yaşamın faydaları çok gibi görünmekle birlikte, sağlıklı yaşayabilmek modern toplumlar için bir o kadar zorlaşmıştır.
Sağlık profesyonelleriyle kurulan sağlık iletişimi her zaman için bireye müdahaleci yaklaşım gösterme eğilimindedirler. Çünkü sağlık konusunda birey, sağlık profesyonelleriyle iletişime geçerken zaten bu müdahaleci yapıyı göze alarak girmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta sağlık çalışanlarının hastayla olan iletişimlerini doğru bir şekilde kurgulamaları gerekliliğidir. Sağlık iletişiminde etkili bir planlama yapabilmek için bazı önemli noktalar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu noktalar şu şekilde sıralanabilir:
1-Problemi tanımlamak için arka plandaki bilgiler gözden geçirilmelidir, 2- İletişim amaçları belirlenmelidir, 3- Hedef kitle analiz edilmeli ve segmenti belirlenmelidir, 4- Mesaj içerikleri denenmeli ve geliştirilmelidir, 5- İletişim kanalları seçilmelidir, 6- Gelişim ve ortaya çıkan durum değerlendirilmelidir
Aslında birer aşama da olan bu noktalar temelde doğru iletişimin nasıl olacağı sorusuna da cevap vermektedir. Gerek sağlık iletişimi, gerekse normal hayat içerisinde kurulacak herhangi bir iletişim sürecinde bu aşamaların doğru kurgulanması kaynağı ve hedefi başarılı iletişime götürecektir. Daha karmaşık ve uzmanlaşma isteyen bir alan olarak sağlık iletişiminde de bu aşamalar önemlidir. Kısaca doğru iletiyi, doğru zamanda, doğru araçla, doğru hedefe yönlendirmek olarak açıklayabileceğimiz bu süreç, ne kadar iyi kurgulanırsa sağlık iletişiminde başarı oranı da o derecede artacaktır.
Sağlık iletişimi konusunda bireyle en fazla etkileşim içerisinde bulunan grup tıp doktorları ve diğer sağlık personelidir. Doğru bir iletişim stratejisinin sağlık personeli ve birey açısından oldukça önemli faydaları gözlenmiştir. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: - Bireyler doktorlarına daha çok güvenir, - Bireyler tedavi ve terapilere daha az direniş gösterir, - Bireyler gerginlik ve korkularını daha kolay dışa vurular, - Bireyler ve sağlık personelleri arasındaki yanlış anlaşılmalar daha aza indirgenir, - Sağlık personelleri zor ve özel hastalarla daha kolay iletişim kurarlar, - Bireylerin doktora gitmekten memnun olmaları sağlanır
Önemli bir diğer nokta ise bireylerin sağlık konusuyla ilgili yaklaşımlarının daha hassas olmasından kaynaklanmaktadır. Sağlığını kaybetmiş veya mevcut sağlık durumuyla ilgili kaygıları olan bireyler duydukları kaygı nedeniyle iletişim kurarken bir takım sıkıntılarla karşılaşabilirler. Sağlık çalışanlarının bu noktada kuracakları doğru iletişim hastalar ve kendileri açısından son derece önemli bir noktada yer alabilir.
SAĞLIK İLETİŞİM MODELLERİ • RETORİK MODEL • Hedefe yönelik bir iletişim modeli olan Retorik Model, temelde kaynağın hedefe göre kurguladığı mesajların hedefin zihninde doğru şekilde anlam kazanmasını amaçlanmaktadır. İletişim sürecinde kaynak, hedef olarak belirlediği birey veya grubun davranışlarını etkilemek için mesajını önceden hedefinin özelliklerine göre kurgulamakta ve hedefin hoşuna gidecek mesajları seçmektedir. Sonrasında ise beklenen davranışın veya istenilen mesajın hedef üzerinde doğru etkiyi yaratması beklenmektedir.
Amacı doğrultusunda kaynak, sözlü ve sözsüz iletişimin bütün unsurlarını kullanabilir. Retorik iletişim bu süreç sonrasında dört amacı gerçekleştirmeye çaba gösterir. Bunlar; 1- Anlayış oluşturma, 2- Tutum geliştirme, 3- Tutum güçlendirme ve 4- Tutum değiştirme olarak sıralanabilir
Sağlık iletişiminde Retorik Model özellikle hedef ve kaynak arasındaki gerilimlerin azaltılması ve sonuca yönelik olarak sembolik ve fiziksel imgelerin bağdaştırılması amacına hizmet eder. Bu açıdan bakıldığında özellikle sağlık çalışanlarının hastalarıyla olan ilişkilerinde Retorik Model, hedefin özellikleri göz önünde bulundurularak oluşturulan mesajların daha başarılı sonuçlar oluşturacağı varsayımından hareket etmektedir
• SEMİYOTİK MODEL Pek çok bilim alanında kullanılan semiyoloji, iletişimin temel unsurlarından sayılan işaretlerle ilgilendiği için sağlık iletişimi alanına da uygulanabilmektedir. İletişim sürecinde Semiyotik Model gösterilen nesnelerden bireylerarası ilişkilere doğru bir akışı temsil eder. Model, bireylerin zihinlerinde oluşturulmak istenenlerin simgeler aracılığıyla kurgulanacağını ve böylece mesajların birey üzerinde daha etkili olacağını varsaymaktadır. Günlük hayatta kişilere yönelik uyarıcı, bilgilendirici veya teşvik edici simgeler iletişim sürecinde sıklıkla kullanılmaktadır. Dolayısıyla semiyotik iletişim, bireylerin çok da yabancı olmadıkları bir süreci ifade etmektedir
Özellikle yeni teknolojilerin Semiyotik Model ölçeğinde kullanılması, sağlık iletişimi alanında yeni açılımlar getirebilecektir. Sağlık profesyonellerinin kontrolü altında kullanılabilecek web siteleri gibi yeni teknolojiler bu alanda son derece faydalı olacaktır Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; kontrolsüz bir erişim gücüne sahip yeni iletişim teknolojilerinin özellikle içerik açısından konunun uzmanları tarafından denetim altında tutulması gerekliliğidir.
• FENOMONOLOJİK MODEL İletişim sürecini aracısız ve birebir gerçekleştirilecek bir yöntem temel alan fenomonolojik yaklaşım, kurgulanan ve anlam yüklenen simgelerin iletişim sürecini engelleyeceği varsayımından hareket etmektedir. Fenomonolojik yaklaşım, bireylerle doğrudan ve yüz yüze kurulacak bir iletişim modelinin istenilen davranışların ortaya çıkmasında, tutum ve kanaat oluşturmakta ve bazı tutumların değiştirilip, bazılarının pekiştirilmesinde son derece etkilidir. Fenomonolojik yaklaşımda birey çevresiyle etkileşim içerisindedir ve bu etkileşim sonucunda ortaya tecrübeler çıkmaktadır. Yaşanılan iletişim süreci, her bireyin kişisel gözlem ve tecrübelerine dayanmaktadır.
• Sağlık iletişimi açısından bu Model sağlık personeli ve hastaların ilişkilerinde dolaysız ve yüz yüze bir iletişimin daha başarılı olacağını varsaymaktadır. Özellikle iletişim sürecinde aracı simgelerden veya araçlardan kaynaklanan engellemeler veya önyargıları ortadan kaldırmayı amaçlayan bu Model’in ortaya koyduğu yöntem çerçevesinde daha sağlıklı sonuçlar doğuracağı ileri sürülmektedir. Çünkü iletişim sürecinde araya ne kadar çok etken girerse, kaynak ve hedef arasındaki mesafe o derece artacaktır. Bu yüzden iletişim sürecinin yapısı gereği hedeflenen mesaj ve ortaya çıkaracağı tutum ve davranışlar kaynağın isteği doğrultusunda gelişmeyecektir.
SİBERNETİK MODEL Sibernetik temelde canlı veya cansız unsurların iletişim ve haberleşme mekanizmalarını kendisine konu edinen bir alandır (Songar, 1991:3). Sibernetik Model, iletişim sürecini kodlama, aktarma ve kod çözümleme olarak ele almakta ve buradan hareketle bireyin çevresindeki etkilerin iletişim sürecindeki algısı üzerinde etkilemekte önemli bir unsur olduğunu varsaymaktadır. Bu Modele göre birey, iletişim sürecinde aile, toplum ve arkadaşlık ilişkilerindeki dış faktörleri göz önünde bulundurarak, davranışlarını şekillendirmektedir.
• Toplumsal veya grupsal çevrelerin bireye yönelik etkilerini iletişim süreci içerisinde bir süper sistem olarak değerlendiren Model’de bireye yönelik mesajların bu etkiler göz önünde bulundurularak oluşturulması gerekir. Çevresel faktörlerden bağımsız olarak ele alınan, bireye yönelik uygulanacak mesajların başarıya ulaşma şansı oldukça düşüktür.
• Bu noktadan hareketle sibernetik model iletişim sürecinde birey davranışına yönelik alt sistem, sistem ve süper sistemin etkilerine odaklanmaktadır. Böylece bireyin davranışına yönelik olarak toplumsal grupların, aile yapılarının ve diğer çevresel unsurların göz önünde bulundurulması, sağlık iletişimi alanıyla ilgili yapılacak uygulamalarda başarı şansını artıracaktır. Zira bireyin hayatı boyunca çevresinden soyutlanmış olarak yaşaması mümkün değildir tutum ve davranışlarını bu etkenlerin özelliklerine uygun olarak oluşturmaktadır.
SOSYO PSİKOLOJİK MODEL Bu modelde bireylerin inanç, duygu ve yargılarıyla birlikte, bu nitelikleri etkisi altında tutan sosyal ilişkiler üzerine yoğunlaşılmaktadır. Her birey iletişim sürecine girmeden önce kendi psikolojik yapısında belli inançlara sahiptir ve bu inançlar çevreleriyle girdikleri etkileşimlerin bir sonucu olarak oluşmuştur. Psikolojik alt yapı ve onu çevreleyen sosyolojik unsurlar, iletişim sürecinde bireye yöneltilen mesajların algılanmasını ve bu algı sonunda ortaya çıkan davranışları belirlemektedir.
* Sosyo-psikoljik yaklaşım, sadece psikolojik bir bakış açısıyla hareket etmemekte, bireyin içinde bulunduğu sosyal yapıyı da dikkate almaktadır. Öte yandan sadece sosyolojik bir bakış açısı bireyi nesneleştirmekte ve kişisel karakteristikleri sürecin içerisine çok fazla dâhil edilememektedir. Sosyo-psikolojik Model ise bu iki önemli alanı da sürecin içerisinde değerlendirerek, daha doğru yaklaşımlara kapı aralamaktadır. *Sonuç olarak sosyo-psikolojik temelli modelde sağlık davranışı ve bireyin bu alanda sağlık çalışanları tarafından yönlendirilmesi hem bireyin kişisel değerleri, hem de içinde yaşadığı toplumun değerleri ve statüsüyle birlikte ele alınmaktadır
SOSYO-KÜLTÜREL MODEL Sosyo-kültürel modele göre birey içerisinde var olduğu toplumun özelliklerinden etkilenmekte, tutum ve davranışlarını bu yapının özelliklerine göre şekillendirmektedir. İletişim süreci içerisinde de birey var olduğu toplumsal yapıdan soyutlanarak ele alınamaz. Dolayısıyla herhangi bir ilişki çerçevesinde toplumsal yapının özellikleri, bireye yönlendirici etkilerde bulunmaktadır. Birey için sadece geniş bir toplumsal yapının etkileri söz konusu değildir. Toplumsal yapı içerisinde var olan ve bireyin bağlılık duyduğu küçük gruplar da birey üzerinde son derece etkilidir. Bu grupların ve sosyal yapının yardımıyla birey, kültürel bir takım değer ve normları kabul etmekte ve sergilediği davranışların bunlara uygun olarak ortaya çıkmasına dikkat etmektedir. Birey toplumsal yapı içerisinde kabul görmek için; toplum tarafından kendisine sunulan davranış kalıplarına göre hareket etmektedir.
• Bireyin içerisinde yaşadığı toplumun sağlık konusundaki değerleri birey için önem arz edecektir. Hastalıkların ortaya çıkması ve buna yönelik davranışların neler olması gerektiği, yine bireye toplum tarafından öğretilmektedir. Bununla birlikte toplumsal bir takım özellikler ve yaşam tarzları hastalıkların ortaya çıkmasında toplumlara göre farklılıklar da gösterebilir. Sonuç olarak sosyo-kültürel modelde bireyin sağlık davranışlarının bulunduğu toplumun özelliklerine göre şekillendiği varsayılmakta, diğer modellere nazaran mevcut toplumsal değerlere uygun iletilerin sağlık davranışında daha etkili olacağı belirtilmektedir
• SAĞLIK DAVRANIŞ MODELLERİ 1- SAĞLIK İNANÇ MODELİ 2- SOSYAL BİLİŞ TEORİSİ 3- KORUNMA MOTİVASYONU TEORİSİ 4- TRANSTEORETİK MODEL 5- YENİLİKLERİN YAYILMASI KURAMI 6- PLANLANMIŞ DAVRANIŞ TEORİSİ
Sağlık İnanç Modeli • Sağlık İnanç Modeli ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde 1950’li yıllarda koruyucu sağlık davranışlarını anlayabilmek için ortaya koyulmuştur. Sağlık İnanç Modeli her ne kadar koruyucu sağlık davranışları için geliştirilen bir model olsa da genel sağlık davranışlarını açıklamak için de kullanılan bir yöntemdir • Sağlık İnanç Modeli’nin 3 farklı bileşeni mevcuttur. Bunlar bireysel özellikler, algılar ve davranıştır. Bireysel özellikler kişinin sosyo- demografik özelliklerini kapsamakta ve farklı sosyo-demografik özelliklerdeki bireylerin hastalıklar karşısında farklı davranışlar sergilediklerini öne sürmektedir. Yaş, cinsiyet, gelir gibi özelliklerinin bireyin davranışlarında etkili olması yadsınamaz. Çünkü her birey sahip olduğu deneyim, bilgi ve imkânlar çerçevesinde davranışlarını şekillendirmektedir.
• Sağlık İnanç Modeli’ne göre bireyin bu davranışlarını etkilemeye yönelik olarak; hastalıkla ilgili bilgilendirme kampanyaları düzenlenebilir. Aynı zamanda bu kampanyalarda hastalığa yönelik iletilerin sunumu ve bu sunumun belgelerle desteklenmesi bireyin davranışı üzerinde etkili olacaktır. Bu açıdan bakıldığında bireyi doğru sağlık davranışına yöneltebilmek mümkündür.
SOSYAL BİLİŞ TEORİSİ • Bireylerin davranışlarının öğrendikleri toplumsal bilgiye dayandığını temel alan bu teori, Albert Bandura tarafından geliştirilmiştir. Bireylerin davranışlarını, çevrelerini gözlemleyerek, kendilerine model oluşturarak belirlediklerini savunan Sosyal-Biliş Teorisi, bireyin kişisel özelliklerinin davranışa etkisini kabul etmekle birlikte çevresel, sosyal ve bilişsel süreçlerin de davranış üzerinde etkili olduğunu varsaymaktadır • Sağlık davranışlarına uyarlandığında bireylerin hem kendi iç mekanizmalarından, hem de dışarıdan bireye yönelen uyarıcılardan etkilendiği öne sürülmektedir. Bununla birlikte birey, tamamen pasif bir durumda değil, aynı zamanda çevresini şekillendirebilen ve yansıtabilen bir varlık olarak kabul edilmektedir
• Sosyal Biliş Teorisi’nde bireyin davranışa yönelirken aktif olmak için kullandığı 3 yeteneğinden bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi yansıtma olarak ifade edilen yetenek; bireyin çevresinde gelişen olaylara yönelik edindiği bilgileri kapsamaktadır. Birey, bu bilgiler sayesinde kendisi için gerekli olan olay veya durumları algılayarak, sonraki davranışlarında bu bilişsel kazanımlarını kullanmaktadırlar. Bireylerin bir diğer yeteneği ise öz yeterliliktir. Sosyal Biliş Teorisi’ne göre öz yeterlilik daha çok bireyin iç dünyasına yönelik bir yetenektir. Buna göre birey, davranışta bulunmadan önce bu davranışının sonuçlarının değerlendirmesini yapabilir ve ulaştığı sonuca göre eyleme geçme kararını verebilir. Bireylerin davranışlarını belirlemesi noktasında Sosyal Biliş Teorisi’nin ortaya koyduğu bir diğer yetenek ise öz etkililik yeteneğidir. Buna göre birey, kendi yetenek ve imkânlarını değerlendirebilir ve davranış için uygun olup olmadığına kendisi karar verir
KORUNMA MOTİVASYONU TEORİSİ •Sağlık davranışlarına yönelik olarak özellikle sağlığın korunması ve önleyici sağlık davranışının sergilenmesi için başvurulan Korunma Motivasyonu Teorisi, sigara ve alkol kullanımını önlemeye yönelik çalışmalarda kullanılmıştır. Davranış üzerinde etkili olabilmek için bireylerin içinde doğdukları andan itibaren varolan korku duygusunu kullanan bu teori, özellikle sağlık açısından riskli davranışların sonuçlarını abartılı bir biçimde sunarak davranış değişikliği yaratmayı amaçlamaktadır. •Teoriye göre, bireyin davranışını yönlendirmek için kullanılabilecek beş unsur mevcuttur. Bunlar,Tehdidin ciddiyeti, bireysel hassasiyet, uyaranın etkinliği, bireyin öz etkinlik kapasitesi ve korku olarak sıralanmaktadır. Birey, her birisi temelde korku duygusuna hizmet eden bu unsurlarla kışkırtılarak istenilen davranışı yapması beklenir
TRANSTEORETİK MODEL • Sigara, alkol veya uyuşturucu bağımlılarının davranışlarını değiştirmeye yoğunlaşan bu modele göre bireylerin davranışları beş aşamadan oluşmaktadır. Bunlar: Düşünce Öncesi, Düşünce, Hazırlık, Eylem ve İstikrar olarak adlandırılır. Birey için düşünce öncesi aşama, altı aydan önce davranışlarında herhangi bir değişiklik olmayacağına inanıldığı aşamadır. Düşünce aşaması bireyin sağlığa yönelik olumsuz davranışını değiştirmeyi düşündüğü dönemdir. Hazırlık aşamasında birey, davranışını değiştirmek için karar vermiş ve eyleme geçmek üzeredir. Eylem aşamasında ise birey, son altı ay içerisinde sağlığına yönelik yanlış davranışı değiştirmiştir. İstikrar olarak tanımlanan son aşamada birey artık yanlış olarak nitelendirilen davranışı son altı ayda tamamen bırakmıştır. • Özellikle bağımlılık sorunu olan bireyler için uygulanan bu model, davranışı bütünsel bir süreç olarak değerlendirmekte ve sadece davranış değişiminin değil, asıl önemli olanın bu değişiklikte gösterilen istikrar olduğunu savunmaktadır.
YENİLİKLERİN YAYILMASI KURAMI • Yeniliklerin Yayılması Kuramı, bireyin davranışları üzerinde etkili olabilmek için iletilerin uygun kanallarla ve belli sıklıklarla tekrar edilmesi gerekliliğinden hareket etmektedir. • Bu noktada bireyin davranış değişikliğinde bulunabilmesi için öncelikle sergileyeceği davranışın kendisi için yararlı olduğu kanaatine varması gerekir.Bunun yanı sıra söz konusu davranışı sergilemek, birey için basit ve toplumsal yapı içerisindeki normlara uygunsa eyleme geçme olasılığı o derece artacaktır. Bu etmenlerin hedeflenen kitleye ulaşabilmesi ve bireyin zihninde yer ederek, davranış olarak ortaya çıkması için yeniliklerin yayılması gerekir. Yeniliklerin yayılması için kullanılabilecek en önemli unsur ise iletişim araçlarıdır. İletişim araçlarında yer alacak iletilerin etkilerinin artabilmesi için birey tarafından önemli görülen kanaat önderlerinin iletişim sürecine dahil olması önemlidir. Çünkü kanaat önderleri tarafından desteklenen iletiler, bireylerin iknâ olmasını güçlendirecektir
PLANLANMIŞ DAVRANIŞ TEORİSİ • Davranışa geçecek bireyin, bu davranışa yönelik olumlu veya olumsuz yaklaşımını ifade eden tutumlar, davranış için belirleyicidir. Bireyin davranışa yönelik iyi-kötü, güzel-çirkin gibi yaklaşımları bu tutumların temelini oluşturmaktadır. Davranışa ilişkin tutumlar bireyin söz konusu davranışa yönelik sahip olduğu tutumları ifade etmektedir. Davranışa yönelik bireyin zihninde olumlu bir tutum söz konusuysa, birey bu davranışa yönelme eğilimi gösterir. Aksi takdirde davranıştan kaçınmak birey için daha olasıdır. Özel norm olarak adlandırılan ikinci yaklaşım ise daha çok bireyin sosyal çevresinin davranışa yönelik tutumlarını ifade eder. • Öznel normları ifade eden sosyal faktörler, davranışın yapılıp yapılmayacağını belirleyen sosyal baskı olarak da tanımlanabilir. Öznel normlar bireyin davranışının sonucunda çevresinden alacağı tepkileri içermektedir. Birey içinde bulunduğu toplumsal yapıdan davranışına yönelik olumlu veya olumsuz tepki alacağını hesaplayarak davranışa yönelir. Birey yaşadığı toplumun davranışa yönelik yaklaşımı doğrultusunda bir eylem gösterir ve genellikle toplum tarafından kabul göreceğini düşündüğü davranışları eyleme geçirme noktasında istekli davranır.
• Niyetin derecesi olan algılanmış davranış kontrolü ise davranışın zor veya kolay olacağına dair geçmiş deneyimleri referans alır. Algılanmış davranış kontrolü, bireyin davranış için ne kadar çaba sarf edeceğini belirterek, davranışı yapıp yapmama konusunda bireyi yönlendirir. Üçüncü unsur olan algılanan davranışsal kontrol ise gerekçeli eylem teorisiyle planlanmış davranış teorisi arasındaki temel farkı ifade eder ve birey için sergilenecek davranışın zorluk derecesini ortaya koyar. Birey kendisi için zor olacağını düşündüğü davranışları eyleme geçirmekte daha isteksiz davranacaktır.
• Genel bir kural olarak davranışa yönelik tahminde bulunabilmek için tutum ve öznel normlarla birlikte algılanmış davranış kontrolü de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Tutum, kişisel norm ve algılanmış davranış kontrolünün göreceli önemi, niyetlerin öngörüsünde davranış ve durumların çeşitliliğinde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bazı uygulamalarda niyetler üzerinde sadece tutumlar anlamlı etkiye sahipken; bazılarında tutumlar ve algılanmış davranış kontrolü anlamlı, bazılarında ise her üçü birden anlamlı olabilir.
• Bu üç unsurun kendi aralarındaki ilişki düzeyi yine bireyin davranışa yönelmesinde son derece etkilidir. Davranışa yönelik tutum bireyin zihninde ne ölçüde olumlu olarak yer edinmişse ve bununla birlikte öznel normlar davranış için ne kadar önemli referanslar sunuyorsa ve eğer algılanan davranış kontrolü de birey için ne derece kuvvetli bir etkiye sahipse birey için o davranışı sergilemek o derece kolay olacaktır.
Peki hastalara yaklaşımımız nasıl olmalıdır? 1- Empati kurmalı böylece karşımızdaki kişiyi anladığımızı ona göstermeliyiz. Bu noktada bireye yaşadığı sorunun kendisine özgü olmadığı, birçok kişinin aynı sorunla karşılaştığı belirtilebilir. Bu noktada bireyin endişeleri azalacak, iletişime daha açık bir hale gelecektir.
2- Karşımızdaki kişiye duruşumuz, ses tonumuz ve gerekirse jest ve mimiklerimizle güven telkin etmeliyiz. Böylece birey sorunun sizin tarafınızdan çözülebileceğine olan inancını pekiştirecek, sizden gelen öneri, teklif ve görevlendirmelere daha açık hale gelecektir.
3- Karşımızdaki kişinin sorunlarını mümkün olduğunca ilgili ve kendisine önem verdiğimizi gösterir şekilde dinlemeliyiz, etkin bir dinleme karşımızdaki kişi üzerinde olumlu etkiler bırakacaktır.
4- Her bireyin kendine özgü bir yapısı olduğunu unutmamalı, stratejimizi esnek ve bireylerin yapıları karşısında değişken özellikler üzerine inşa etmeliyiz.
5- Bireylerin demografik özelliklerini iyi analiz etmeli ve çözüm önerilerimizi, bu özellikler kapsamında uygulanabilir ve basit bir dille anlatmalıyız. Günlük konuşma dilini tercih etmek başarı şansımızı artıracaktır.
6- Karşımızdaki birey anlama güçlüğü çekiyor ve ne kadar basit anlatırsak anlatalım istediğimiz sonuca ulaşamıyorsak Semiyotik Modeli kullanarak mevcut durumu semboller, simgeler veya güncel hayattan örneklerle anlatabiliriz.
7-Unutulmamalıdır ki mevcut tutumları pekiştirmek çok daha kolaydır, bireye yönelik tavsiyelerimizi Retorik Model ışığında mevcut tutumları üzerinden yöneltirsek bireyin bu tavsiyeleri kabul etmesi çok daha kolay olacaktır.
8- Bütün iletişim türlerinin en etkilisi yüzyüze yapılan iletişimdir. Bu noktada bireye yönelik mesajlarımızı aracı kullanmadan iletmek, başarı şansımızı artıracaktır. İletişim sürecinin durumuna göre masa başında oturarak değil, bireyle aramıza herhangi bir bariyer koymadan gerekirse yanına oturarak aktarımda bulunmak karşımızdaki birey için önemlidir.
9- Son olarak Sağlık Kurumlarında çalışanların halkın gözünde çok ayrı bir yeri olduğunu ve her türlü sorunlarının sizler tarafından çözülebileceği yönünde bir algının olduğunu unutmamalı, bu mesleğin maddi boyutundan çok manevi boyutunun ön planda olduğunu bilmeli ve halk için kutsal bir görev yerine getirdiğinizi göz ardı etmemeliyiz.
Katılımınız İçin Teşekkür Ederim Yrd. Doç. Dr. M. Barış YILMAZ